24.10.2009

Salman Rushdie'nin Şeytan Ayetleri Basılamaz mı?

Salman Rushdie'yi tanımayan yoktur herhalde. Çok normal, adı ölüm listelerinde yer aldı, ülkemizde de çok eleştirildi, yerden yere vuruldu. Ne ki, Can Yayınları ve Metis Yayınları, yazarın yeni kitaplarını basmaya devam ediyorlar. En son okuyucuyla "Floransa Büyücüsü" isimli kitabı buluştu.
Tüm bunların arasında, orjinal adıyla "The Satanic Verses" ya da bizce bilinen şekliyle "Şeytan Ayetleri" üzerinde durmak istiyorum bugün. Kitaba dair bir eleştiri değil bu okuyacağınız yazı, zira kitabı okumadım, okuyamadım. İngilizce'sinin ağır olduğu söyleniyor, aslına bakarsanız burada İngilizce basımını bile bulmak zor. Türkçe'si ise hiç olmadı, yanlış anımsamıyor ve yanlış bilmiyorsam Aziz Nesin'in bu konudaki çabaları engellenmiş. Kısacası yıllardır okumadığımız bir kitap üzerinden dönüyor bunca tartışma.
Yazarın her kitabı çıktığında, Şeytan Ayetleri'nin hatırlatılması bir gelenek haline geldi neredeyse. Kitabın konusu genel olarak Kur'an'da şeytanın da yazdığı ayetlerin olduğu tezi üzerine kurulu. İran'dan "katli vacip" fetvası çıkmıştı bu kitapla ilgili olarak Rushdie hakkında. Büyük "demokratikleşme" olaylarından, ifade özgürlüğünden falan söz ediyoruz ya, bu kitabı hala okumadan tartışıyor olmamız bizim ayıbımız bana göre ve yukarıdakilerin küçük bir anti-tezi, daha bir sürü örnek bulabilmek de mümkün üstelik...
Ülkede başka ayıp kalmadı mı diyeceksiniz, çok da haklısınız, ama madem büyük özgürlüklerin olduğu bir ülkedeyiz, bu kitabın çıkması için engel olan ne? TCK'nin, "manevi duygulara hakaret" düzenlemesini içeren maddesi mi?
Yayıncılar da hiç haksız değiller aslında, biz bir arkadaşımla bireysel olarak Can Yayınları'na bir mesaj bıraktık bu konuda, "neden hala çıkmıyor bu kitap" diye. Cevap gelmedi, beklemiyordum zaten. Zira önümüzde, çok yakın bir zamanda gündeme oturmuş bir utanç davası var. Nedim Gürsel'e, yazdığı "Allah'ın Kızları" isimli kitap yüzünden açılan bir dava bu. Her ne kadar buradan yazar ve yayıncısı ceza almamış olsa da, bundan daha ağır bir kitap olduğunu düşündüğüm Şeytan Ayetleri'ne dava açılacağı muhakkak ve ceza almayacağını kimse garanti edemez. Öte yandan konu "din" olduğunda Türkiye'nin hoşgörü karnesinin de "pekiyi" dereceleriyle dolu olduğu söylenemez. Çok uzaklaşmadan yine, yayın olarak baktığımızda, Tanrı Yanılgısı isimli bir kitap yazmış olan Richard Dawkins'in internet sitesinin kapatıldığını, başörtüsü hakkında "Sümer'de tapınak fahişeleri takardı" şeklinde bir ifadeyi kitabına taşıyan Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ'ın ise yargılandığını görüyoruz.
Kaldı ki, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın "bu kitap okunmamalı" şeklinde bir cevap vermeye cesaret edebildiği bir ülkede yaşıyoruz. Kendi görüşümüze uymayan her türlü yayını okumaktan uzağız, düşüncelerimizin bu kadar çabuk değişebileceğini mi sanıyoruz, o kadar kolay etkilenen insanlar mıyız? Okumaktan niye korkuyoruz?
Tartışmaların sağlıklı bir yoldan yürüyebilmesi için, o tartışmaya konu olan durum hakkında bir fikrimiz olması gerekmiyor mu? Allah'ın Kızları hakkında açılan davaya karşı olmak için buna gerek yok, çünkü o doğrudan düşünce özgürlüğü ile alakalı, ama kitabı eleştirmek için kitabı okumak lazım. Bizim-sizin adınıza Diyanet İşleri Başkanlığı okumamalı kitabı, siz kendiniz okumalı ve sonra eleştirmelisiniz. "Kitapta böyle böyle yazıyormuş, kafir işte, asın bu adamı..." tamamen sağlıksız bir düşüncenin ürünü olur aksi takdirde. -miş'ler, -muş'lar üzerinden değil, -di'ler, -dı'lar üzerinden tartışmak en sağlıklısı.
Dolayısıyla, kitabı her çıktığında, ya da adı her geçtiğinde Şeytan Ayetleri üzerinden Rushdie'ye saldırmak da aynı hastalıklı durumun belirtisi bence. Öncelikle kitap dilimize çevrilmeli, önyargılarımızdan kurtulup okumalıyız ve sonra tartışmalıyız. Bu prensip her seferinde uygulansa, şu anda çok daha sorunsuz bir toplum olabilirdik belki de, evet, garantisi yok, ama şu andaki şekilde de sorunlarımızdan kurtulabildiğimiz söylenemez.
Şeytan Ayetleri'nin Türkçe'ye çevrilip, basılması belki çok küçücük bir adım olur bununla ilgili, ama en azından bir adım olur. Can ya da Metis yayınları bu işi yapabilmeli, Türkiye de bu kitabı okuyarak tartışabilmeli. Okumadan tartışarak hiçbir yere varamayız çünkü.

19.10.2009

Seçmece I

" 'İnsanların büyük çoğunluğu yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemez.' Ne anlamlı bir söz, değil mi? Yüzmek istememeleri doğal, çünkü karada yaşamak için yaratılmışlar, suda değil. Ve düşünmek istememeleri de doğal, çünkü yaşamak için yaratılmışlar, düşünmek için değil! Evet, kim düşünürse, kim düşünmeyi kendisi için temel uğraş yaparsa, bunda ileri bir noktaya ulaşabilir; ne var ki, karayla suyu değiş tokuş etmiştir böyle biri ve bir gün gelir suda boğulur."

Hermann Hesse, Bozkırkurdu