26.07.2009

Bir Ortak Noktası Var Bu Yazının...

İnsanı sadece insan olduğu için sevmek gerektiğine inanırım ben. İnsan olduğu için tokalaşırım, günaydın derim, oturur sohbet ederim. Sorgulamam nereden geldiklerini, geleneklerini, aksanlarını, renklerini, özürlerini. Ta ki körü körüne inandıkları dogmalarla yüzleşene, eyleme geçen cehaletlerini görene kadar.

Bir noktadan sonra cehalete atmaya başlıyoruz tüm suçu aslında, bu işimize geliyor. Kestirip atmanın en kolay yolu. Kafamızı kaldırıp baktığımızda cehaletin de ötesinde göz ardı ettiğimiz katliamların nasıl sonuçlandığını görmekten çok, sonuçların nedenine inmek içten bile değil. Şu anda aklıma gelenleri yazmak istiyorum, nedenlerine bir türlü inemediğimiz katliamların birkaçını.

Bir nevi “global village” diye adlandırabileceğimiz o kültürel köyün göbeğinde, ülkenizden olmayan bir yabancı öldürülüyor göz göre göre. Neden? “Cahil ülkeyiz yahu biz..” Cehaletin nedenini araştıran yok. Suçu katilden başka üstlenen yok. Dış basında şöyle yer alıyor buna benzer olaylar genelde: “Katliam...” Sosyal imkanlarının yetersizliğinden dolayı 1 TL uğruna o yabancıyı öldüren adamın geçmişini, geleceğini sosyal devlet ülkesinde sorgulamamak da bir katliamdır bana kalırsa.

Dünyanın en refah ve zengin ülkeleri sıralamasında ilk yirmide yer alan Kanada her yıl aynı dönemde av katliamına sahne oluyor, seyirci kalıyor. Hatta bunu yasal hale getirmiş. Kazanç sağlamak için böyle bir olaya gereksinimi olmamasının yanında korunmasız bir canlının hayatından söz ediyoruz. Şartların eşit olmadığı bir dünyada belden aşağı vurmak katliamdır... Sadece av döneminde toplaşıyor insanlar, protesto için. Fokların ölümlerini protesto etmek için sadece av dönemini beklemek, katliamdır...

Doğruluğuna kesinlikle inandığımız, aklın ve mantığın eşiği dediğimiz bilim var mesela. Sonsuzdur, gerçektir bilim. Gün oluyor, Türkiye’de bilimin gözbebeği Tübitak’ın çıkardığı Bilim ve Teknik Dergisi’nin Darwin’li kapağına sansür konuyor. Bilimin gerçeklerini, evrensel bilgiyi sansürlemek, katliamdır.

İnsanların şimdilerde bilgiye en kısa yoldan ulaşabildiği, en hızlı ulaşım ağı olan internete yasaklar koymak katliamdır.

Sırf prosedüre uygun olsun diye hastayı ölümüne terk etmek katliamdır.

Sivas’ta 37 masum insanı utanç verici bir şekilde öldürmek, onların öldürülmelerine göz yummak katliamdır.

Failleri meçhullaştırmak katliamdır...

İnsanın doğaya hükmetme çabası karşısında doğa tutunamıyor artık, nefes alış verişlerinin son devresine adımını atıyor. İnsan insana hükmetme içgüdüsüyle baş edemiyor, onu cezalandırıyor. Onu yaşama hakkından alıkoyuyor. Onu kör ediyor, öldürüyor. Yaşam giderek daha dar bir alan oluyor bize, paslaşabilmemiz için.

Bilmiyorum bu söyleyeceğimin ne kadar duyulacağını; ama yine de söylemek istiyorum:

Ey katliamseverler, sizi bir dakikalığına insanlığınızdan utanmaya davet ediyorum...

Elif

25.07.2009

Bir Fok, Bir Yunus, Bir Penguen, Birkaç da İnsan

"Av mevsimi düzen ve sükunet içinde tamamlandı."
Bu cümle Kanada Hükümeti tarafından Mart ayında duyurulmuş ve maalesef şaka yapmıyorlar. Foklar büyük bir düzen ve büyük bir sükunetle öldürülmüş. Bu sükunetin içine soğukkanlılık ve hatta zevk bile giriyor olabilir.
Yavru fokların derileri daha bile değerliymiş bazen, deriniz davul olsun da üzerinde patlatsınlar sopalarını. Bir yavru foku katlederken -ve tabii düzen ile sükunetle- hiçbir acı duymayan, vicdanı sızlamayan bir insan düşünemiyorum, bu yüzden insan olarak tanımlayamıyorum o iki ayaklı yaratıkları. Gerçi nesine şaşırıyorsam, katliamlar dizi dizi, katliam mı arıyoruz?
İnsan hiçbir zaman diğer canlıların yaşam alanına saygı göstermedi, uygar olduğuna inanmıyorum insanların ben. Denizleri doldurdular, suda yaşayan canlıların yaşam alanından çaldılar. Ormanları yok edip yerlerine kendilerine özel yaşam alanları oluşturdular, oradaki canlıların yaşam alanlarını çaldılar. Bir orman yangınından kaçan geyiğin acısını tahmin edebiliyorum ve bir de kaçamayan kaplumbağanın. Her şey masallardaki gibi olmuyor işte, yangın tavşan değil, kaplumbağa da masaldaki kaplumbağa değil.
Fok Badem vardı, Ege sahillerini dolaşıyordu. Yaralanmıştı, bir insan ona bakmıştı sanırım, iyileştirmiş, sonra denize salmıştı, ama gitmemişti Badem. Tüm insanları iyi bellemişti, ne kadar yanılmıştı halbuki. Yazık, fesat karıştırmıyor işin içine hiç. Gördüğü insanlarla oynamaya çalışmıştı, bildiği oyunların hepsi su altında olduğundan gördüğü insanı su altına çekmeye çalışıyordu, bir adam bağırıp çağırmıştı parmağını sallaya sallaya... (Parmak sallaya sallaya tehditler savurabilirsiniz.) "Ben öldürürüm Badem'i, kimse de bir şey diyemez!"
Kanunlar Badem'i korumuyordu, haklı. Kanunlar o adamı koruyor, Badem'i de o kanunlar tarafından korunanlar korur belki deseniz bile düzen öyle işlemiyor.
Bir yunus vurmuştu plaja, delik deşik edilmiş, parçalanmış, ağlara takılıyormuş çünkü, ağlarını yırtıyormuş. Bu yüzden öldürülmeyi hak ediyorlar. Bir yüzlerine baksalar, vazgeçmezler mi acaba o yunusları öldürmekten? Yunusun o usul usul gülümseyen yüzüne baksalar...
Eve gittiklerinde, aynaya baktıklarında ne görüyorlar çok merak ediyorum. Vicdan azabı çekmiyorlar mı acaba? Zevk için canlı öldürmek ne tür bir faaliyet?
Üzerinizde duracak bir deri için fok öldürmek ne tür? Elbiseler üzerinizde paralansın desem çok mu acımasız davranırım, sanmıyorum.
Zülfü Livaneli'nin "Son Ada" isimli romanında ibretlik bir cümle vardı: "Kumsallar insanoğluna açılmalı, bu martılar acilen yok edilmeli..."
Martıları yok etmeye çalıştılar sonra, olmadı, başka başka dertler geldi başlarına ve martıları kızdırdılar. Martılar yok etti onları, martılar kazandı.
Geçtiğimiz aylarda bir haber vardı gazetede, "Fok balığı penguene tecavüze yeltendi, bu bir memelinin, başka bir tür memeliye ilk saldırısı olarak belirlendi..."
Tepeden tırnağa yanlış. İnsanın eşeğe, tavuğa ve hatta atlara bile bu tür girişimleri oldu ve daha vahimi insan bunu yaparken ne yaptığının farkında...
Son olarak bu kez gerçekten sonuçlarının sanıyorum ki farkında olmadığımızdan(ya da olmadığımıza inanmak istiyorum), suyu tüketiyoruz, bununla ilgili eski bir kızılderili hikayesi şöyleymiş;
"Su alçaldığında karıncalar gidip balıkları yerler, fakat o esnada sular yükseldiğinde balıklar karıncaları yer, yani kimin kimi yiyeceğine su karar verir."
İnsanın da kimi katledebileceğine sular karar verecek ve bir gün su bittiğinde, birileri insanı yiyecek belki de.
Tabii tüm bunları bir tarafa bırakmaya içim el vermez, o yüzden aklımın bir köşesinde saklı tutarak insanın insana yaptığı katliamları da hatırlatmak istiyorum.
Böyle bir katliamla, insanlıktan çıkmış bir kalabalığın kaldıkları oteli ateşe vermesi sonucu yanan, yanarak ölen Metin Altıok'un bir dizesini yazıp bitiriyorum yazıyı...
"Acı düştü peşime..."

Cihan

12.07.2009

25 haziran..

konser öncesi karşılaştık tanıştık ve öpüştük.
konser sırasında bakıştık şarkı söyledik.
konser sonrası o öldü,ben yaşıyorum.
ve böylece 4 yıl daha geçti.