6.11.2009

Rüya içinde Rüya / A dream within a dream

Sen buna giriş de, ben başka bişey...

Hiç birisi için kalkıp yüzlerce kilometre yol gittiğiniz oldu mu? Bir dost, bir sevgili, bir arkadaş, akraba ya da ne bileyim herhangi biri. Ah, işte ben. Nerden başlasam, nasıl anlatsam...

2 ay öncesine kadar, dredg'in sadece canlı performansını internetteki görüntülerden takip eden alçakgönüllü bir dredgsever iken, gecenin bir yarısı kendimi Köln'ün hiç bilmediğim sokaklarında buldum. Elimdeki adres hiçbir şey ifade etmiyor, sadece yol tarifiyle çıkarmaya çalıştığım yollarla dolu sokaklar. Uçaktan indikten sonra trenle Köln'ün merkezine gittim, oradan da kalacağım yere gitmek için tekrar trene bindim. Kayboluş hikayem de burada başlıyor aslında. Girmediğim ara sokak, bakmadığım ev kalmadı. Sonunda bir Türk buldum ve bana yaptığı tarif sonucu otobüse atladım. 4. durakta indim. Gecenin 5'i olmasına rağmen etrafta fotoğraf çekmeyi ihmal etmedim. Alabildiğine düzenli yollar. İçimde, daha önce yüzlerce gelmişim gibi bir hisle kapı numarasını arıyorum. Ve Anna, yanında kalacağım kız açıyor kapıyı. O uykulu şiş gözlerle bana bakarken ben sevinçten boynuna atlayıp sarılıyorum. dredg'i canlı izleme zevkine bir adım daha yaklaştığımı anlıyorum.


Esas kişi ve kişilikler

Almanya'ya ilgili izlenimlerimi daha detaylı anlatmak isterim, ancak beni Almanya'ya götüren o güzel gruba ve yaşattığı dakikalara dönelim. Konser alanına yine güç bela, kaybolmadan ulaşıyorum. Çok kalabalık değil henüz, saat 6. Kapı açılışı 7. Derken soundcheck'in sesi duyuluyor. Mourning This Morning'çalıyorlar, her geçen dakika daha da yakınlaştığını hissediyorum zamanın ve sakinleşmek için kiosk'lardan birinde bi bira alıp rahatlamaya çalışıyorum. Önce dredg'in arkadaşları Judgement Day çıkıyor sahneye. Çello, keman ve bateri üçlüsünden oluşan bu grup kimi zaman Apocalyptica'ya benzetilse de bence kendilerine has bir tarzı var. Sadece bir video görüntüleri var elimde konserden, şuradan izleyebilirsiniz. Sahne performansları çok sağlam, özellikle biz Türkler keman denildiğinde biraz gevşiyor muyuz ne? Onların ardından The Parlor Mob isimli bir grup çıkıyor. 3 gündür uyku nedir bilmediğimden kelli biraz dışarı çıkıp oturuyorum. Yanımda dredg'in sitesinden tanıştığım Almanlar var. Geyik, sohbet gırla gidiyor. Ben bir yandan konseri düşünüyorum, bir yandan da şöyle şeyler geçiyor zihnimden: Kim bilir onlar dredg'i kaç kere izleme fırsatına eriştiler? dredg'i ilk kez izledikleri günü hatırlıyorlar mıdır? Ah şurada yanımda benimle birlikte birkaç Türk dredg dinleyicisi de olsaydı ya! Türk var mıdır ki şimdi konser alanında? Bunları düşünürken zamanın nasıl geçtiğini anlaamadım ve hep birlike içeri girdik. Seyirciyle grubun iç içe olabileceği küçük ve samimi bir konser alanı. Sağ girişinde dredg tişörtleri ve The Pariah, The Parrot, The Delusion albümlerinin bulunduğu bir stand, onun yanında da içki satışının gerçekleştiği bir bar var. Bardan bir içki daha kapıp önlere doğru yerimizi aldık.

Ve dredg sonunda sahnede... Judgement Day ile birlikte yerlerini alıyorlar. Açılışı Pariah ile yapıyorlar. Enstrumanlarına odaklanmış hepsi, büyük bir özenle ve tutkuyla çaldıkları hemen anlaşılıyor. Ses sistemi kusursuz işliyor. Onları sahnede izlemenin verdiği mutluluk tarif edilemez. Drunk Slide'ı çalıyorlar Pariah'ın ardından, bu iki şarkıyı art arda kaydedebildim elimden geldiği kadarıyla. Ireland ve Pessimistic'ten sonra benim albümde ilk dikkatimi çekenlerden biri Light Switch ile devam ettiler. Bu şarkıyı da en başından sonuna kadar kaydedebilmeyi başardım. Bunların yanında, özellikle üstünde durmak istediğim bir nokta Dino ile ilgili. Kaç müzisyende yakaladım bu hissi bilmiyorum, ama başlı başına Dino'yu ateşli bir şekilde bateri çalarken izlemek etkileyici bir deneyimdi. Gavin'ın çok güzel, çok içten bir sesi var. Son albümdeki şarkıları baştan sona kadar çaldılar, performansları tek kelimeyle mükemmeldi, tempoyu hiç düşürmediler. Ancak söylemem gerekir ki, bu kadar ruhsuz bir seyirciyle daha önce hiçbir konserde yan yana gelmemiştim. Grubu önceleri onlarca kere izlediklerinden midir bilemiyorum; ama Türk seyircisiyle kıyasladığımda Alman seyircisi bayıktı. Ben ne zaman zıplıyoruz diye etrafa bakınırken, onlar sağa sola zoraki sallanıyordu. Haklarını yememem gerek, ruhsuz da olsalar her şarkıya baştan sona eşlik ettiler. Son albümün dışında Ode to the Sun, Bug Eyes, Same Ol' Road, Eighteen People Living in the Harmony, Triangle, Drum Take Down ve Sang Real'ı sırasıyla çaldılar. Özellikle Ode to the Sun ve Bug Eyes'da seyirci hayat belirtisi göstermeye başladı. Kayıttayken elimdeki kamerayı bırakıp eşlik ettim ben de.



Son birkaç şey...

Hiç tanımadığım bir ülkede, hiç tanımadığım insanların arasında olduğumu bana unutturdukları için,

O içten, sıcak ve huzurlu müzikleri için,

Hayatımda yaşayabileceğim en güzel deneyimi bana yaşattıkları için,

Beklediğim o güzel 7 yıl için,

Yalnızken yanımda oldukları için,

İyi ki varsın dredg...


"Kaybolmak" umrumda bile değil(di) artık.

Sonuçtan da öte

Paranıza kıyın gidin izleyin dredg'i, bu insanlar artık farklı, coşkulu bir seyirci profili görsün. Hem onlar bunu hak ediyor, hem de siz buna değdiğini görüyorsunuz...

Konserle ilgili birkaç not daha:
1.Konser başlamadan önce grupla yapılan röportaj: http://www.livedome.com/interviews.php

2.Bu konser canlı olarak netten izlenildi ve 20 euro gibi bir fiyata DVD olarak satışı gerçekleşecek.

Ayrıca, ilkbaharda grup büyük bir ihtimalle Almanya'ya tekrar gelecek. Oldu ki bu yazıyı okuyan ve gelmek için can atan dredg dinleyicisi, hemen bana ulaşarak konsere birlikte gitme durumunu birlikte konuşabiliriz; keza ben aksilik çıkmadığı sürece gitmeyi şimdiden planlıyorum.

Bu grubu Türkiye'de görmek istiyorsak bunu gruba söylemenin yanında organizasyonlara yığınla mail atın, istekte bulunun, onları çıldırtın, çileden çıkarın.
Sevgiler, saygılar