9.05.2009

Takıntılardan Bir Demet

Gazeteleri önce ben okumak isterim hep. En büyük ve belki de en saçma takıntımdır belki. Gazetenin o hiç açılmamış ve birbirine kaynaşmış sert sayfalarını ilk çeviren ben olmak isterim hep, acayip bir şekilde babama da "emekli olduktan sonra gazete dükkanı açsana..." derim. Bundaki amacım çok belli, bütün gazeteleri alıp ben okuyacağım ilk olarak.
Bu amacıma ancak haftasonu erişebiliyorum, zira haftaiçi annem ben okuldayken okuyor elbette gazeteyi. Haftasonları da Sinan benden önce kapıyor gazeteyi bazen.
Takıntı dediğimizde aklıma ilk bu geldi, başka takıntılarım da vardır elbet. Hepimizin vardır mutlaka bir sürü takıntısı.
Birden düşününce insan aklına takıntılarını getiremiyor. Ya da acaba çok okunan kitaplar, çok dinlenen müzikler ya da çok sık gidilen yerler takıntı mıdır onu ayırt edemiyorum. Sabahları okula gitmek için erken kalktığımda örneğin, Nazan Öncel'in "bıktım, bıktım artık, sıktı, sıktı artık bıktım..." şarkısı hep dilimdedir, bu bir takıntı mıdır, alışkanlık mıdır onu bilmiyorum.
Takıntının sınırlarını belirleyemiyoruz belki, ya da takıntı olduğunu kabul etmiyoruz.
Mesela şu an aklıma gelen bir şey de kitapçıdan kitap alırken en üstte ve hatta ikinci sırada duran kitabı almam, çünkü o kitaplara birileri bakmıştır, sayfalarını açmıştır, kapağını açmıştır. Ben okunmamış kitap olsun isterim, alttan almaya çalışırım o yüzden. (Bu takıntıdır muhtemelen...)
Takıntıların -en azından yukarıdaki gibi takıntıların- insana çok büyük zararı olduğunu düşünmüyorum, hatta insanın böyle belirli takıntılarının olması güzel bile, ayırt edici özellik ne de olsa.
Şu ara da erik takıntısına sahibim, sürekli erik yemek istiyor canım, benim sevdiğim erik yok olacak Haziran ortası gibi büyük ihtimalle, o yüzden şu an tadına varmak istiyorum ve dişlerim buna izin vermiyor. Buna rağmen yemeye devam ediyorum, güzel bir takıntı ama, tavsiye ederim.
Kendi takıntılarımı anlatıp duruyorum yazı boyunca sanırım. Üzerine çok düşündüğüm bir konu olmadı takıntı çünkü, o yüzden pek bir şey gelmiyor aklıma. Şu an karşımda açık olan Disko Kralı ekranında Erol Büyükburç kendi takıntısını açıklıyor: "Sabahları traş olurken nü bir şekilde dışarı fırlarım, oynarım, uzun çiçekli şortumla ve eşim de bana mütedeyyin bir şekilde bakar..."
O aradaki mütedeyyin kelimesinden emin değilim, ama ona yakın bir şeydi sanırım.
Bu platformun ilk yazısını burada yavaş yavaş sonlandırmaya başlayalım, konseptler haftalık olacağı için takıntı hakkında söyleyecek sözüm olursa yine söylemeye devam ederim. Tak tak takıntı.

Cihan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder